22.12.13

RAŞİD HALİFELER HAKKINDA ŞEYH EL-ELBANİ'YE SORULAN BİR SORU



RAŞİD HALİFELER HAKKINDA ŞEYH EL-ELBANİ'YE SORULAN BİR SORU
Soru Soran: Allah Resûlu (sallAllahu aleyhi ve sellem), "...benden sonraki raşid halîfelerin sünneti..." kavli ile, "raşid halifelerin" kendi (sallAllahu aleyhi ve sellem) döneminde mevcut olmadığını bildiği halde, "raşid halifeler" sözü ile neyi kasdetmektedir?
Şeyh el-Elbani" diyor ki: Bu sual gafildir. Sorunun tümünde hata vardır. Çünkü bu soru, "...raşid halifeler O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in gününde mevcut değildiler..." şeklinde bitmektedir.
Soruyu soran kişi açıklama getirerek diyor ki: "Halifeler" fikri, O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in zamanında mevcut değildi (ama) O (sallAllahu aleyhi ve sellem), bunu haber vermiştir.
Şeyh Elbâni diyor ki: Allah, "Muhakkak ki ben, yeryüzünde bir halife yaratıyorum"(Bakara Suresi, 30. ayet) buyurmuyor mu? Neden "bilinmiyordu" densin ki? Sonra, onların bilinmediğini farzetsek bile, ortada "örfî lügat” ve "şer'î lügat" olmak üzere iki lügat vardır. "Namazı ikame ediniz ve zekatı veriniz..." Namazı bu rükünlerle ve bu şartlarla kim anlıyor? O halde onları (bu şart ve rükünleri) ortaya koyan O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'dir. Şayet O (sallAllahu aleyhi ve sellem), hilafeti ortaya koymuşsa bunda gariplik nerededir? O (sallAllahu aleyhi ve sellem), bunu ıstılahen kullanmıştır. Üstelik bu (kavram) önceden de bilinmektedir. Fakat sorunun sonunda gelen şüpheler, onun (soruyu soranın) "onlar mevcut değildiler" şeklindeki kavlidir.
Soruyu soran, açıklama getirerek: "Halifeler" fikrinin kendi (sallAllahu aleyhi ve sellem) zamanında mevcut olmadığını bilerek...
Soru soran başka biri açıklama getirerek: Halifeler, Resûl (sallAllahu aleyhi ve sellem) zamanında, "var olan şahıslar" şeklinde mevcut değildiler. Fakat Resûl (sallAllahu aleyhi ve sellem), kendinden sonra kimlerin halife olacağını bilmiyordu.
Şeyh Elbâni diyor ki: Tamam kardeşim, Allah seni mübarek kılsın, bunun için tekrar diyorum ki: Bu, çok garip bir sorudur. Elhamdulİllah, madem sende bu edebî cüret var, o halde sarih cevabı dinle. Bu gaflettir. Allah bilmiyor mu?
Soru soran diyor ki: Allah, bilir.
Şeyh Elbâni diyor ki: Güzel, olay bitmiştir kardeşim. Allah Resûlu'ne Rabbimiz buyurdu ki: "Kitab nedir, iman nedir, bilmiyordun." (Şûrâ Suresi, 52. Ayet) Allah, O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e bildirdi. -Allah seni mübarek kılsın-, Resûl'ü hatırlamalısın. O (sallAllahu aleyhi ve sellem), bir söz söylediği zaman, o sözü senin gibi benim gibi, yani hata etme ve isabet etme ihtimalimiz bulunan rey ve ictihad (yolu ile) söylemez. O (sallAllahu aleyhi ve sellem), evvela Kur'ân'da, sonra da Resûl (aleyhi's salâtu vesselam)'ın hadisinde geldiği gibi (konuşur).
Kur'ân diyor ki: "İnmekte olan yıldıza andolsun ki, Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı. O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. O(nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir." (Necm Suresi, 1.-4. ayet)
Sünnete gelince; Abdullah bin Amr bin Âs, içinde müşriklerin bulunduğu bir mecliste idi. Bu Abdullah'ın (Allah ondan da babasından da razı olsun) sünneti hıfzetmeye olan hırsındandı. Ümmî olup da yazamayan pek çok sahabinin aksine, O yazıyordu. Bu, onun sünneti hıfzetmeye olan hırsındandır. Yazıyordu ve müşrikler onu azarladılar. Bunda şaşılacak bir şey yok çünkü onlar (müşrikler) ehli dalâlettir. (Müşrikler) dediler ki: Muhammed'in rıza ve gazap ânında söylediklerini mi yazıyorsun? Bu (söz), Onda (Abdullah (radıyAllahu anh)'da) bir şüphe uyandırır gibi oldu; Nebî (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e geldi ve müşriklerin kendisine söylediği şeyi anlattı. Nebî (sallAllahu aleyhi ve sellem) ona buyurdu ki: 

"Yaz; Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki O'ndan (Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'den) haktan başka bir şey çıkmaz (sâdır olmaz)" (Sahihtir. Onu Ebu Davud (3646) tahric etmiş ve İmam Elbâni de es-Sahîha'da (1532) tashih etmiştir.) 

Benimle beraber, "Şüphesiz ki Allah Resûlü (sallAllahu aleyhi ve âlihî ve sellem) kendi katından konuşmaz, Rabbi katından konuşur" şeklindeki bu şer'î hakîkate hazır isen, O, tevilini bilmediği bir şey söyleyebilir mi? Bu sözü biliyor musun? Güzel, o halde bunda ne problem var? Resûl, Sahîh-i Müslim'de buyuruyor ki: "İsrailoğullarını nebîler idare ediyorlardı. Bir nebî ölünce peşinden (başka bir) nebî (geliyordu). Dikkat ediniz, benden sonra nebî yoktur." O halde kardeşim, halîfeler biliniyor idiler. Fakat halîfelerin şahısları (yani ismen kim oldukları) bilinmiyordu ki bu da gerekli değildi.
Soru soran, açıklama getirerek diyor ki: Özetle soru: "Resûl (sallAllahu aleyhi ve âlihî ve sellem)'den sonraki raşid halîfeler (ibaresi ile) kasdolunan nedir?
Şeyh Elbâni diyor ki: Bu, başka bir soru kardeşim.
Soru soran diyor ki: Bu, soru ile kast edilendir.
Şeyh Elbâni diyor ki: Sorun değil. Fakat söylediğin şey, başka bir şeydir. Müslüman âlimlerin icmâsı ile raşid halifeler (ifadesi ile) kasdolunanlar: Ebu Bekr es-Sıddık, Ömer el-Faruk, Osman Zu'nnûrayn ve Ali bin Ebî Tâlib'dir. (Allah hepsinden razı olsun).
Bu dördü üzerinde müttefiktirler. Sonra hadis ehli bu dört zâta, kızı cihetinden Ömer bin Hattab ile (nesep) bağı bulunan Ömer bin AbdulAziz'i de ilave etmişlerdir. İşte bunlar ve sonradan onların sistemi üzere yürüyen, onların yoluna ve menhecine giren idareciler, hulefâ-i râşidîndir. Bunlar bu zamana kadar mevcut olmuş mudurlar, bilmiyorum. Umulur ki o (zaman/dönem), müjdelenen ile gelir. Onlar ikidir: İsa bin Meryem (aleyhi's salâtu vesselam), gökyüzünden iki meleğin iki kanadı üzerinde Şam'ın başkentine indiği zaman -Suriye demiyorum, orası Dımeşk'tir- işte O (İsa (aleyhisselam)), ilk müjdelenendir.
İkincisi: Muhammed bin AbdUllah el-Mehdî. Bunların sonradan onlara ilhak etmesi (katılması) mümkündür. Çünkü onlar, Allah'ın indirdiği ile hükmederler. Onların dışındakiler ise bölmüş ve bölünmüşlerdir. Cevap budur. Umarım Allah'ın izni ile sana cevap vermişimdir...

(Şeyh el-Elbani (rahimehUllah)'ın "Davetimiz" isimli yakında inşeAllah yayınlayacağımız bir risalesinden...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder