RAŞİD
HALİFELER HAKKINDA ŞEYH
EL-ELBANİ'YE SORULAN BİR SORU
Soru
Soran:
Allah Resûlu (sallAllahu aleyhi ve sellem), "...benden
sonraki raşid halîfelerin sünneti..."
kavli ile, "raşid
halifelerin"
kendi (sallAllahu aleyhi ve sellem) döneminde mevcut olmadığını
bildiği halde, "raşid
halifeler"
sözü ile neyi kasdetmektedir?
Şeyh
el-Elbani" diyor ki:
Bu sual gafildir. Sorunun tümünde hata vardır. Çünkü bu soru,
"...raşid halifeler O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in gününde
mevcut değildiler..." şeklinde bitmektedir.
Soruyu
soran kişi açıklama getirerek diyor ki:
"Halifeler" fikri, O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in
zamanında mevcut değildi (ama) O (sallAllahu aleyhi ve sellem),
bunu haber vermiştir.
Şeyh
Elbâni diyor ki:
Allah, "Muhakkak
ki ben, yeryüzünde bir halife yaratıyorum"(Bakara
Suresi, 30. ayet) buyurmuyor mu? Neden "bilinmiyordu"
densin ki? Sonra, onların bilinmediğini farzetsek bile, ortada
"örfî lügat” ve "şer'î lügat" olmak üzere iki
lügat vardır. "Namazı
ikame ediniz ve zekatı veriniz..."
Namazı bu rükünlerle ve bu şartlarla kim anlıyor? O halde onları
(bu şart ve rükünleri) ortaya koyan O (sallAllahu aleyhi ve
sellem)'dir. Şayet O (sallAllahu aleyhi ve sellem), hilafeti ortaya
koymuşsa bunda gariplik nerededir? O (sallAllahu aleyhi ve sellem),
bunu ıstılahen kullanmıştır. Üstelik bu (kavram) önceden de
bilinmektedir. Fakat sorunun sonunda gelen şüpheler, onun (soruyu
soranın) "onlar mevcut değildiler" şeklindeki kavlidir.
Soruyu
soran, açıklama getirerek:
"Halifeler" fikrinin kendi (sallAllahu aleyhi ve sellem)
zamanında mevcut olmadığını bilerek...
Soru
soran başka biri açıklama getirerek:
Halifeler, Resûl (sallAllahu aleyhi ve sellem) zamanında, "var
olan şahıslar" şeklinde mevcut değildiler. Fakat Resûl
(sallAllahu aleyhi ve sellem), kendinden sonra kimlerin halife
olacağını bilmiyordu.
Şeyh
Elbâni diyor ki:
Tamam kardeşim, Allah seni mübarek kılsın, bunun için tekrar
diyorum ki: Bu, çok garip bir sorudur. Elhamdulİllah, madem sende
bu edebî cüret var, o halde sarih cevabı dinle. Bu gaflettir.
Allah bilmiyor mu?
Soru
soran diyor ki:
Allah, bilir.
Şeyh
Elbâni diyor ki:
Güzel, olay bitmiştir kardeşim. Allah Resûlu'ne Rabbimiz buyurdu
ki: "Kitab
nedir, iman nedir, bilmiyordun."
(Şûrâ Suresi, 52. Ayet) Allah, O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e
bildirdi. -Allah seni mübarek kılsın-, Resûl'ü hatırlamalısın.
O (sallAllahu aleyhi ve sellem), bir söz söylediği zaman, o sözü
senin gibi benim gibi, yani hata etme ve isabet etme ihtimalimiz
bulunan rey ve ictihad (yolu ile) söylemez. O (sallAllahu aleyhi ve
sellem), evvela Kur'ân'da, sonra da Resûl (aleyhi's salâtu
vesselam)'ın hadisinde geldiği gibi (konuşur).
Kur'ân
diyor ki: "İnmekte
olan yıldıza andolsun ki, Arkadaşınız (Muhammed)
sapmadı, azmadı. O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. O(nun
konuşması kendisine)
vahyedilenden başkası değildir."
(Necm Suresi, 1.-4. ayet)
Sünnete
gelince; Abdullah bin Amr bin Âs, içinde müşriklerin bulunduğu
bir mecliste idi. Bu Abdullah'ın (Allah ondan da babasından da razı
olsun) sünneti hıfzetmeye olan hırsındandı. Ümmî olup da
yazamayan pek çok sahabinin aksine, O yazıyordu. Bu, onun sünneti
hıfzetmeye olan hırsındandır. Yazıyordu ve müşrikler onu
azarladılar. Bunda şaşılacak bir şey yok çünkü onlar
(müşrikler) ehli dalâlettir. (Müşrikler) dediler ki: Muhammed'in
rıza ve gazap ânında söylediklerini mi yazıyorsun? Bu (söz),
Onda (Abdullah (radıyAllahu anh)'da) bir şüphe uyandırır gibi
oldu; Nebî (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e geldi ve müşriklerin
kendisine söylediği şeyi anlattı. Nebî (sallAllahu aleyhi ve
sellem) ona buyurdu ki:
"Yaz;
Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki O'ndan (Muhammed
(sallAllahu aleyhi ve sellem)'den)
haktan başka bir şey çıkmaz (sâdır
olmaz)"
(Sahihtir.
Onu Ebu Davud (3646) tahric etmiş ve İmam Elbâni de es-Sahîha'da
(1532) tashih etmiştir.)
Benimle beraber, "Şüphesiz ki Allah
Resûlü (sallAllahu aleyhi ve âlihî ve sellem) kendi katından
konuşmaz, Rabbi katından konuşur" şeklindeki bu şer'î
hakîkate hazır isen, O, tevilini bilmediği bir şey söyleyebilir
mi? Bu sözü biliyor musun? Güzel, o halde bunda ne problem var?
Resûl, Sahîh-i Müslim'de buyuruyor ki: "İsrailoğullarını
nebîler idare ediyorlardı. Bir nebî ölünce peşinden (başka
bir)
nebî (geliyordu). Dikkat ediniz, benden sonra nebî yoktur."
O halde kardeşim, halîfeler biliniyor idiler. Fakat halîfelerin
şahısları (yani ismen kim oldukları) bilinmiyordu ki bu da
gerekli değildi.
Soru
soran, açıklama getirerek diyor ki:
Özetle soru: "Resûl (sallAllahu aleyhi ve âlihî ve
sellem)'den sonraki raşid halîfeler (ibaresi ile) kasdolunan nedir?
Şeyh
Elbâni diyor ki:
Bu, başka bir soru kardeşim.
Soru
soran diyor ki:
Bu, soru ile kast edilendir.
Şeyh
Elbâni diyor ki:
Sorun değil. Fakat söylediğin şey, başka bir şeydir. Müslüman
âlimlerin icmâsı ile raşid halifeler (ifadesi ile) kasdolunanlar:
Ebu Bekr es-Sıddık, Ömer el-Faruk, Osman Zu'nnûrayn ve Ali bin
Ebî Tâlib'dir. (Allah hepsinden razı olsun).
Bu
dördü üzerinde müttefiktirler. Sonra hadis ehli bu dört zâta,
kızı cihetinden Ömer bin Hattab ile (nesep) bağı bulunan Ömer
bin AbdulAziz'i de ilave etmişlerdir. İşte bunlar ve sonradan
onların sistemi üzere yürüyen, onların yoluna ve menhecine giren
idareciler, hulefâ-i râşidîndir. Bunlar bu zamana kadar mevcut
olmuş mudurlar, bilmiyorum. Umulur ki o (zaman/dönem), müjdelenen
ile gelir. Onlar ikidir: İsa bin Meryem (aleyhi's salâtu vesselam),
gökyüzünden iki meleğin iki kanadı üzerinde Şam'ın başkentine
indiği zaman -Suriye demiyorum, orası Dımeşk'tir- işte O (İsa
(aleyhisselam)), ilk müjdelenendir.
İkincisi:
Muhammed bin AbdUllah el-Mehdî. Bunların sonradan onlara ilhak
etmesi (katılması) mümkündür. Çünkü onlar, Allah'ın
indirdiği ile hükmederler. Onların dışındakiler ise bölmüş
ve bölünmüşlerdir. Cevap budur. Umarım Allah'ın izni ile sana
cevap vermişimdir...
(Şeyh
el-Elbani (rahimehUllah)'ın "Davetimiz" isimli yakında
inşeAllah yayınlayacağımız bir risalesinden...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder